OKUYORMUŞUZ

20 Nisan 2011


OKUYORMUŞUZ…


Hürriyet’te bir haber…

Tarihte ilk defa ‘’Türkiye Okuma Kültürü Haritası’’ çıkartılmış…

KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü ile SONAR Araştırma Şirketi beraber yapmışlar bu çalışmayı… Sonar sonuçları hep tartışılır durur da, niye Kültür bakanlığı bu firmaya vermiş işi diye merak ederseniz, etmeyin işte…

26 ilde, 6.212 kişiyle görüşmüşler ve 81 şehirli, 75 milyonluk ülkenin ne kadar kültürlü olduğunu ortaya çıkartmışlar. Bu arada katılımcıların %60 ‘dan fazlası kitap okumaya fırsat bulamıyormuş. Bulamıyorsa okumuyor demektir, kaldı mı 2500 kişi filan…

Haa birde Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay, Türkiye’de ilk kez bu kadar geniş kapsamlı yapılan bir araştırmanın paydaşı olmaktan mutluluk duyduklarını belirtmiş…

Diğer sonuçlar da çok keyifli…

*Yılda ortalama 7.2 kitap okuyormuş Türkiye…

*Her 4 kişiden birinin okuma alışkanlığı varmış… Herkes kitap okumaya kalksa demek ki mürekkep yetişmeyecek…

*% 48 kütüphane alışkanlığı yokmuş… Demek ki %52 sinin varmış… Kütüphaneler yetmez yakında, benden söylemesi…

*%75’e yakını okuma alışkanlığını kendisi kazanmış… Eğitim sistemi bu işe yaramıyor demek ki… Ezberci ve bıktırıcı mı demek bu yoksa?

*Düzenli bir yazar okurum diyenlerin en önce söylediği isim çok ilginç…

Ömer Seyfettin…

İlkokul’da adını en çok duyduğumuz yazarımız…

Sonra Ayşe Kulin…

Bu aralar kitabevlerinde birçok kitabı indirimde ve orta masalarda olduğu için en çok adı görünen yazarımız… Kitaplarını bende severim…

Üçüncü ise Orhan Pamuk…

Gazetelerde adını en çok okuduğumuz, Nobelli sansasyonel yazarımız… Hintli sevgili, Hindistan satışlarını da patlatmış.

*Hakkari, Bitlis, Van, Muş ve İstanbul Aşk Romanları okuyormuş, Siirt, Batman, Şırnak, Mardin psikolojik roman okuyormuş, Samsun, Amasya, Çorum, Tokat polisiye…

13 il tamam, geri kalan illerde komple(!) macera okunuyormuş. Sayın Bakan macera okunmasını memnuniyetle karşılamış ve bunun araştırmacılığı teşvik edeceğini söylemiş.

*En bombası ise korsan yayın sonuçları…

% 85’e yakını korsan yayın almadıklarını söylemişler…

Araştırmayı yapan firmanın sahibi bile ‘’bu sonucu dikkate almayın’’ demiş…

Gerisini nasıl dikkate alıyoruz o zaman diyecektir birileri, ama demeyin, heves kırmayın, tatmin olun…


AĞLARIZ BİZ

11 Nisan 2011



AĞLARIZ BİZ…

*

Biz ağlarız…

*

Koca şehrin göbeğindeki sele kapılıp ölen bebeğe de ağlarız, okuluna gitmeye çalışırken bindiği uyduruk aracın freni patlayınca ölen miniklere de ağlarız.

Kutusunda uyurken tekmelenerek öldürülen kediye de, sopalarla dövüle dövüle öldürülen köpeğe de ağlarız.

İçinde oturduğu ‘’Zümrüt ‘’gibi bina tepesine çökünce ölen insanlara da ağlarız, bir dağ başında patlayınca ne halta yaradığı belirsiz kurs! binaları, ölen kızlarımıza da ağlarız.

Saldırıya uğrayıp tecavüze direnince dayak yiyen öğretmenimize de ağlarız, memleketin her yerinde kocaları, sevgilileri, aileleri tarafından dövülüp öldürülen kadınlarımıza da ağlarız.

Özellikle büyük! şehirlerimiz de sokaklarda yaşayan ve hor görülen insanlarımıza da ağlarız, köşklerde, villalarda yaşayan ailelerin çocuklarının içine düştükleri bunalımlar sonucu mahvolmalarını gördükçe de ağlarız.

2 metrelik İSKİ çukurlarına düşüp ölen vatandaşlarımıza da, bankamatik kapısına dokununca çarpılıp ölen vatandaşımıza da ağlarız.

Sabahın 5 inde hastane kuyruğunda ölen emeklilerimize de ağlarız, madenler patlayınca cesedi bile bulunamayan madencilerimize de ağlarız.

Bizim askerin kafasına çuval geçirilince de ağlarız, ülkenin kullanıldığını düşünmemiz bile yeter, ağlarız.

Bırak dağları, şehrin göbeğinde bile araçları patlatılarak öldürülen askerlerimize de, polislerimize de ağlarız, lojman balkonunda otururken vurularak öldürülen günahsızlara da ağlarız.

Borcundan dolayı kendini asan insanlarımızı duyunca ağlarız, çocuğunun dersane parasını ödeyemeyince hapishaneye düşen anneye de, bunun sorumluluğundan dolayı kendini asan ‘’evlat’’ Soner’e de çok ağlarız… *

Biz çok ağlarız…

*

Önümüz seçim…

Bu kadar çok ağlayacak şeyimiz varken kendi düşene de ağlayamayız, kusura bakmayın…



NÜKLEER ÖTESİ

5 Nisan 2011



NÜKLEER ÖTESİ…

‘’Feys’’ gençlerinin bir tartışmasına dahil oldum…

‘’Nükleer enerjici ‘’hocalar, Fukuşima’da ki durumun sanıldığı kadar zararlı olmadığını yazmışlardı bir kısım raporlara ve Enerji bakanı da bu raporları dayanak göstererek ‘’amma da büyüttünüz haa!’’ demişti felaketin ilk günlerinde. Nükleer öğrencisi bir gençte ‘’eyy okumayanlar alın okuyun, öğrenin, yine bir itirazınız varsa eyvallah’’ diyerek paylaşmış raporlardan birisini…

Ve çarşı karıştı…

Nükleer karşıtı iki genç bu raporlar saçma ve gülünç diyerek neden nükleere karşı olduklarını anlatmışlar ve karşılığında yoğun bir nükleer tepki almışlardı öğrenci grubundan. Tartışmalar uzadı, ‘’bunlar cahil, ülkenin ilerlemesine engel oluyorlar, ne muhatap oluyoruz, ne anlarlar ki’’ aşamasına gelindi ve neyse ki nükleer karşıtları vatan hainliği! ile açık olarak suçlanmadan usta bir manevrayla tartışma yayından kaldırıldı.…

Bu tartışma, insanların tümü sürüne sürüne ölene kadar devam edecek anlaşılan…

Benim canımı sıkan başka bir konu var...

Tartışmanın genelinde Nükleer öğrencilerinin öyle iki ortak tepkisi vardı ki…

20 li yaşların başında ki ‘’Bilim Adamı’’ adayları aynen şöyle yazmışlardı;

‘’Hocalarımızın dedikleri mi gülünç, saçma, yanlış???’’

‘’Bütün dünya yanlış yapıyor da dünyanın akıllısı siz misiniz?’’

Şok Şok Şok…

Ülkenin en önde gelen üniversitelerinden birisinde, bilim adamı olmak için yetiştirilen zehir gibi gençlerin aldığı tartışma kültürü, ego düzeyleri ve hiç düşünmeden kabullenme anlayışlarını gördükçe, hayatın noktalardan değil de virgüllerden oluştuğunu anlatabilmenin zordan öte bir hale geldiğini gördüm…

Üniversite sınavında cevaplar şifreliymiş de falanmış filanmış…

Boşversenize…

Bizden aynştayn maynştayn çıkmaz bu kafayla zaten…



A VE ME

20 Mart 2011


A VE ME…

Bir sene içinde beyazlığı gidecekmiş ve göze eskisi gibi görünecekmiş, giydirirken Çin graniti kullanılmış diyorlar. İstiklal Caddesinin kırık dökük kaldırımlarıyla aynı malzemeden… Ucuz görüntüsü bundan demek ki…

Her şey kanunlara uygun yapılmış, yanındaki tarihi Serkil Doryan binasının ve İstiklal caddesinin tepesine doğru uzanmış görüntüsü veren yükseklik eskiden de bu kadarmış, yaptırımsız koruma kurulu saçağı aşamaz diyor ama…

Mimarlar Odası bu binanın ‘’cinayet’’olduğunu düşünüyor ama kurul kararlarına itiraz süresini kaçırmışlar. Çıkan haberleri gösterip kuruldan evrakları isteyeceklermiş…

Açılışı ‘’Şoping Fest’’e yetiştirilmiş. Üst katlarda inşaat devam ediyor ama belki de geçmiştir işçilerin baretsiz dolaşamama zamanı…

Dış cepheye modernlik katsın diye cam cephe yapılmış, ‘’vintaj’’ böyle bir şey mi oluyor?

Hele bir DEMİRÖREN İstiklal yazısı var ki, pek janjanlı, ışıklı filan…

Kapıda da İngiliz polislerinin Hollandalı versiyonu gibi görünen güvenlik elemanları bekliyor, bir modacının elinden çıkmış kıyafetler belli…

Bu arada yanındaki 415 yıllık Hüseyin Ağa camisinin kubbe ve kesme taş duvarlarında çatlamalar olmuş, ama olsun tamir edeceklermiş…

İstiklal Caddesinin A VE ME eksikliği giderilmiş olmuş böylece…

Sin-Em Han…
Saray ve Lüks sinemaları…
Tarihi Saray Muhallebicisi…

Sizin biletler yıllar önce kesilmiş zaten

Buralarda anım yok hiç, iyi ki de yok…

Ama estetik kaygım var…


EFE

9 Mart 2011



EFE…

Bu kafese tıkılalı çok güneş battı.


Her sabah şu şişkonun bağırışı ile başlıyorum güne. Sıska olan iyi ama öbürü buraların ağası… Anlamıyorlar, ben çok öfkeliyim…


Her gün aynı lapaları veriyorlar yemek için. Mideyi bozdum bugün. Kenara yaptım ama temizleme saatine daha 3 saat var. Düşünmüyorlar, ben pisliğimle yaşamam…


Burada 1000 kişi kadar varız ve hepimiz çok sıkılmış durumdayız bu esaretten. 5 adıma 10 adım kafeslere tıktılar bizi. Geçen gün başka bir kampta birisi çıldırmış ve diğer arkadaşın kafesine dalıp boynunu parçalamış. Farketmiyorlar, burası daha büyük olaylara gebe…


Sıcağın sıcak olduğunu, soğuğun soğuk olduğunu öğrendim iyice. Yazın serinleyelim diye üstümüze su sıkıp eğleniyorlar. Görmüyorlar, yetmiyor.


Bizi her gün teşhir ediyorlar gelenlere. Özellikle bizi görmeye geliyorlarmış. Bazıları gruplar halinde geliyor. Kafesin arkasından taş atıyorlar, yiyecek atıyorlar, ellerine ne gelirse atıyorlar. Geçen gün sigara attılar. Bilmiyorlar, ben içmem.


Annemi de özledim. Ben aslında başka bir yerde doğdum. Annemde orada doğmuş. Bir gün aldılar bizi buraya getirdiler. Annemin karnı yolda çok ağrıdı, çok inledi. Alıp götürdüler, bir daha dönmedi. Hissetmiyorlar, yalnız olmak nasıl bir duygu…


Hadi buyur, yine biri elini uzatıyor YAHU!

*

Tarsus Hayvanat Bahçesinin 10 yıllık sakini EFE ‘’EL UZATMAYINIZ’’ yazısının yanından elini uzatıp, AYI sevmeye çalışan, 36 yaşındaki bir İNSAN’ın parmağını koparmış… Aynı Efe birkaç yıl önce bir başka İNSAN’ın da elini ısırmış.


Bunlar sadece İNSAN’a zarar vermiyorlar, birbirlerini de yiyorlar. Geçen günde Atatürk Orman Çiftliğinde bir kaplan, hem de komşusu aslana kendi kafesinden(!) bir pençe atarak şah damarını parçalamış ve öldürmüştü.


Bilimsel amaçlarla kurulup, bir süre sonra kafesteki hayvanlara bakarak sevgimizi, bilgimizi arttırmak ve insan memnuniyetini sağlamak gibi çok ulvi amaçlarla biz halka da açılan hayvanat bahçeleri kapatılmalıdır. İçerideki kendini bilmez hayvanlar ‘’rehabilitasyon’’ merkezlerine alınmalıdır. Doğadan gelenler geldikleri yere postalanmalıdır.


Tüm önlemlere rağmen insanların elini ısırıyorlar, birbirlerini parçalıyorlar.


İNSAN’ın suçu ne?

*

Öylesi tutmuyor, belki böylesi tutar…



CANLI YAYIN

2 Mart 2011



CANLI YAYIN…

Kadın haklarını en önce biz verdik…

Vahşice dövülerek öldürülüyorlar… Sevgiden…

*

Tarihimize saygılıyız…

Kum kalmadı ocaklarda, eskiler kumla örtülüyor…

*

Biz çok güçlüyüz…

Polisler linç ediliyor…

*

Akan kanların hesabını mutlaka sorarız…

Ev hapsi için şartlar uygun değilmiş…

*

Ülkesini çok seven insanlarız…

Kafa önde yürünemiyor sokaklarda yerdeki balgamlardan…

*

Mutfağımız dünyanın en zengin mutfaklarından…

Ortalama kilomuz, 4 yılda 3 kilo artmış…

*

Biz inançlarımız, geleneklerimiz ve göreneklerimizle yaşayan bir toplumuz…

Bir cenazedesiniz… Binlerce insanı aşmış ve mezarın tam başına gelmişsiniz… İnandığınız düşüncenin peşinde, en önde… Dualar okunuyor… Toprak atılıyor…

Cep telefonuyla konuşuyorsunuz, gülüyorsunuz ve el sallıyorsunuz kameraya… Bir kişi değilsiniz, bir sürüsünüz hem de…

*

Bırakalım bunları, hadi ‘’Muhteşem Yüzyıl’ı ’’ seyredelim, HİKAYE bitti…



ARA

27 Şubat 2011

ARA

Bir arkadaşımızın nikahı vardı Cumartesi günü. Kadıköy’de maç var, kar atıştırıyor. Bu durumda ne olur, 1 saat boyunca arabadan kurtulmaya çalışırsın ve nikaha gecikirsin. Baktım arabanın burnuna, Caddebostan’a bakıyor. Haydi dedim zaten akşam düğün yemeği yiyeceğiz, kokteylde yiyeceklerimizden vazgeçelim o zaman… Evlenen de yakın arkadaş, elinde olsa damadı da alıp bize katılır…

Çıktım otopark sırasından, ver elini Caddebostan…

Bina çevresindeki 4 turdan sonra arabadan kurtulduk ve CKM’deyiz.

Caddebostan Kültür Merkezi (CKM) 2005 yılından beri Anadolu yakasının ciddi boyuttaki kültür alanı eksikliğini gidermeye çalışan bir merkez. Mimarisi ve otoparkı pek çok kişi tarafından beğenilmemesine rağmen özellikle bölge halkından ilgi görüyor. Tiyatro, konser ve sinema salonları ile sürekli sanat programlarına ev sahipliği yapıyor. Hele en alt katta yer alan kütüphanede oturup huşu içerisinde kitap okuyanları gördükçe, tüm soğukluğuna rağmen, mekanı daha çok seviyorum.

Bilmeyenler için küçük bir tarif, CKM’nin kapısından girersiniz, yol sizi Hayal Kahvesi ve DNR önünden geçirerek bir asma kat merdivenlerine ulaştırır. Bu asma kat sergi salonudur ve çok ciddi isimlerin sergileri bu alanda yapılmıştır.

Bizde geldik Ara Güler sergisine…

Merdivenleri bitirip sergi alanına girdiğimizde ilk sürpriz, her fotoğraf sergisinde olan, sergi kitapçığını bulamamak oldu. Ara Güler sergisi girişinde masada Bedri Baykam kitapları durmakta. Sanırım satılık ama sormadım, alacağım cevaptan korktuğum için. Ara Güler sergisinde alacağım keyfi bozamazlar…

Bozarlar…

Cok sayıda fotoğraf duvarlara asılmış, ışıkların bir kısmı fotoğrafı göstermiyor, bir kısmı sol üst köşesinde… Duvarların önleri de arkaları da fotoğraf, nereden nereye geçeceğinizi bilemiyorsunuz. Duvarın arkası ile asma katın korkulukları arası yarım adım, asılı olan fotoğraf, o mesafeden gözün bir seferde göremeyeceği boyutta. Eski sinemalarda en ön koltuktan film seyretmek gibi bir şey… Tam altındaki Hayal Kahvesinden gelen kokular sanırım fotoğraflara sinmiştir ve uzun süre çıkmayacaktır.

Yapmış olmak için yapılmış şeyler, kendi dalında Türkiye’nin gelmiş geçmiş en çok başarıya imza atmış insanlarından birisi olan Üstadın kıymetinden bir şey götürmez. O’nun ve bu sergi alanında çalışmaları sergilenmiş, kitabı öncelikli satılacaklar arasına girmeyen ustalara reva görülen bu davranışı yapanlardan çok şey götürür.

Sunum önemlidir, sadece yaptığınız çalışmalar değil, sunuş şeklinizde oyunuzu etkiler.

Ülkenin sistemi bu yüzden değişiyor, hala mı göremiyorsunuz?


SAKIZ

25 Şubat 2011

SAKIZ

Araştırmalara göre;

İştahı azalttığı ve kalori yaktırdığı için kilo kontrolüne yardımcı…

Stresi azaltıyor, konsantrasyonu arttırıyor…

Kalp atışını hızlandırıp beyne daha çok oksijen gitmesini sağlıyor…

Tükürük salgısını arttırıp ağız ve diş sağlığını destekliyor…

Bağırsak ameliyatlarından sonra gaz çıkartmayı sağlıyor…

Kelime hatırlama oranını arttırıyor…

Sindirimi kolaylaştırıyor…

Dişleri temizliyor, çene kaslarını güçlendiriyor…

Sigara illetinden kurtulmanın bir numaralı yardımcısı, ağzı oyalıyor…

Bir tek çevreye zararları tartışılıyor. Türkiye’de 40 milyonun üstünde insan sakız çiğniyor ve ciro 450.000.000 TL civarı. Dolayısıyla çevreyi sakızı yerlere atmayarak (! ) koruyoruz ülkemizde, o konuda halloluyor…

Son dönemde de politikada karşıdakini küçümsemek için kullanılıyor sakız. Türkiye’ye azıcık uğrayıp bir ayar daha vereyim diyen ve daha önce Cumhurbaşkanımızın yanında tören boyunca sakız çiğneyen Sarkozy’e en iyi cevap yine sakız çiğneyerek verilecekti elbette. Ee bu ne Cumhurbaşkanı makamına yakışır, ne de başbakanlık makamına… O zaman kim verecek bu dersi? Tabi ki ilin belediye başkanı…

Yakışır…

Herkes sakız çiğnermiş, çingene kızı tadını çıkarırmış…





ŞÖFÖR

24 Şubat 2011



ŞÖFÖR …


1964 doğumlu… Genç… Çiftçi oğlu… Halkın tam içinden gelmiş, O’da çobanlık yapmış…

2 dönemdir Yalova Milletvekili… En popüler vekillerden…

Lisede Torna-Tesviye okudu, üniversite de Fizik Öğretmenliği… Ama Hitabet yeteneği müthiş… Şiir yazıyor;

‘’Tutanka olayım senin için,
Vur beni ta böğrümden,
Kıyamadınsa eğer
Öp beni ta küçük dilimden’’

Can Yücel havası var…3 kitabı var, gelirleri hayır işlerine gidiyor…

Belli ki çok çalışkan, kanun teklifleri veriyor, sorular soruyor, meclisin kürsüye en çok çıkan milletvekillerinden…

10 dakikalık bir konuşmasıyla ülkede rüzgar estirdi…Bir sürü evde o konuşmanın CD’si var…

Başbakan bile muhalefetini beğeniyor, belli…

Çok ciddi oranda bir kısım vatandaşın umudu olduğu söylenmekte…

Ve Sayın Muharrem İnce dün TBMM’de dedi ki;

‘‘ Biz de, Milliyetçi Hareket Partisi Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz arkadaşımıza acil şifalar diliyoruz ve bu arada, bu ülkede 150 bin makam otomobiline şoför bulan bir devletin, 500 milletvekiline şoför bulamamasını da bir kez burada kınamak istiyorum. Yani bu ülkede, 2 bin nüfuslu belediye başkanına zabıta memuru, makam otomobili, şoförü bulan bu devlet, il millî eğitim müdürüne bulan bu devlet, Millî Eğitim Komisyonu üyesi milletvekiline bulamıyorsa…Yani bu ülkede 150 bin makam otomobili varken ve milletvekillerinin asla böyle bir makam otomobili talebi yokken…Hem bir taraftan araba kullanacak hem bir taraftan seçmenin telefonlarına bakacak hem bu yoğun stres altında araç kullanacak…Pek çok arkadaşımızın başına bu gelebilir. İki tane gazeteci aleyhimizde yazı yazacak diye biz burada 550 milletvekili olarak bu sorunu çözemiyorsak biz milletin sorunlarını çözemeyiz. Önce bu sorunu acilen çözmeliyiz diyorum. Kim ne yazarsa yazsın, kim ne söylerse söylesin, hiçbir milletvekili arkadaşım bu duruma düşmemelidir diyorum. ‘’

Kendisinden önce de Sayın MHP Vekili şöyle demişti;

‘’Milletin adına görev yapan milletvekillerinin can güvenliği hepimizin öncelikli önemli bir sorumluluğu olması gerekir.
Onun için, Başkanlık Divanından, özellikle milletvekillerinin şoför ihtiyacının karşılanmasını bir daha hatırlatıyorum. ‘’

Konu bir milletvekili arkadaşlarının trafik kazası geçirmesi ile başlıyor… ama geçmişi 2005 yılına dayanıyormuş bu mevzunun meğerse… Hatta kırmızı plaka da isteniyormuş…

Ben acemice bir hesap yaptım;

Sadece şöför verse, 1500 TL (ki fazlasını verirler sanırım) maaş olsa, sigorta vs. 2000 TL olsa maliyeti...

550*2000=1.100.000 TL aylık gider meclise… Yılda 13.200.000 TL… Eski para 13 Trilyon…

Ama Sayın Milletvekillerimiz merak etmesinler, Sayın Meclis Başkanı açıkladı, seçimlerden sonra vereceklermiş 3. Eleman…
Ne kadar uyumlu çalışan bir meclisimiz var…

Bu arada ‘’Vergi Haftası’’ kutlu olsun, unutmayalım ki Anayasa'nın 73'üncü maddesine göre, herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür…



Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Bu Blogda Ara


Yayın yok.
Yayın yok.